S.E.

Merhaba Murat beyle kızımın utangaç olması ve özgüven eksikliği sonucu tanıştık.kızım şimdi daha başarılı utangaçlığı gitti…

N.O.

İnternetten arastırmalarım üzerine buldum ve oğlum için randevu aldım 17aylık oğlum sürekli tutturmaları ağlamaları…

Obezite Psikodrama Yaşantı Grubu

Temelleri 1900’lü yılların başında Dr. Jacob Levy Moreno tarafından ortaya atılmış ve geliştirilmiştir. Psikodrama, bireylere yaşadıkları sorunları yeniden ele alma, bu sorunları sorgulama ve sahneleme imkanı tanıyan, bireylerin yaşantıları ile ilgili farklı yollar denemesine yardımcı olan bir grup terapi şeklidir.

Psikodrama yaşantısı bir grup terapisi ve gelişim yöntemidir. Bireyin kendi iç dünyasına bakmasına, ilişki ve seçimlerini sorgulamasına, bu ilişkilerde yaşadığı sorunlara ve çatışmalara kendisine özgü, yaratıcı çözümler bulmasına yardımcı olur. Psikodrama kişilerdeki yaratıcılık ve spontanite becerilerinin ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağlayan bir terapi yöntemidir.

Günümüzde “yeme bozuklukları”, “yeme tutum ve davranışları” ve “sağlıklı-kalıcı kilo verme” konuları üzerinde grup terapisi etkililiği kanıtlanmış bir yaklaşımdır. Bireysel terapiye ek olarak grup terapisinden yararlanan kişilerin yeme bozukluğu sorunlarının daha hızlı ve kalıcı bir şekilde çözüme ulaştığı, son yıllardaki güncel araştırmalarla desteklenmektedir.

Grup terapisinde, yeme davranışları aynı ya da benzer olan kişiler grup içerisinde etkileşimde bulunarak birbirlerine ayna vazifesi görürler ve yeme tutumlarını, benzeştirir ve karşılaştırırlar. Gruba katılan bireyler yargılayıcı olmayan bir ortamda, kilo sorunları yaşayan bireylere kendi hikayelerini açıkça aktarabilme ve kıyaslayabilme fırsatı elde ederler. Yeme davranışlarının arkasındaki nedenleri birbirlerine terapist eşliğinde göstererek birbirleri üzerinde sağlıklı yeme davranışları oluştururlar.

Yeme davranışları ve sağlıklı kilo verme konusunda grup terapisinin bireysel terapiye göre avantajlarını özetlersek:

  • Kendinizi yeme ve kilo sorunu konusunda yalnız hissediyorsanız, “bu problem sadece bende var” diyorsanız; benzer sorunu olan kişilerle tanışmak rahatlatıcı ve destekleyici olabilir.
  • Gruptaki diğer üyelerin yeme ve kilo problemi konusundaki paylaşımlarında kendi yeme davranışlarınızla ilgili farkındalığınız artabilir.
  • Sağlıklı kilo verme ve yeme davranışı konusunda farklı bakış açılarını dinlemek sorunlarınızı ele almanın birden fazla yolu olduğunu anlamanızı kolaylaştırabilir.
  • Başkalarına yardımcı olma hissi kendinize güveninizi arttırabilir.
  • Başkalarının sorunlarının üstesinden geldiğini görmek umudunuzu arttırabilir.
  • Farklı yaştan, cinsiyetten ve kültürden kişilerle iletişim kurmanıza yardımcı olabilir.
  • Bir grup içerisinde aidiyet, kabullenilme ve onaylanma duygusu sağlayabilir.

PROGRAMIN AMACI

  • Bireylerin kendilerini yemeğe yönelten durumlarını keşfetmek, kilo verme veya alma amaçlı doğru beslenme programına uyum sağlamak, sağlıklı beslenme tutumları geliştirmek,
  • Duygularını tanıma, adlandırma ve ifade etmeyi öğrenme, empati duygusunu geliştirme,
  • Kilo kontrolünün ve doğru beslenme alışkanlıklarının kalıcı olmasını sağlamak, yemek yeme davranışıyla duygusal dünya arasında bağ kurmak, bireylerin kendilerinde var olan gücü keşfetmelerine olanak sağlamak,
  • Problem çözme, hayır deme, karşının algı modellerini anlama, yakın ilişkiler kurabilme becerilerini kazanma,
  • Öfke ve stres ile başedebilme, beden – zihin farkındalığını geliştirme.
  • Kendilerinde  ve içlerinde varolan yaratım ve değişim gücü ile yüzleşme, farkındalık geliştirme.
  • Aidiyet ve değerlilik duygusunu kazanma.
  • Çekirdek çatışmalarını keşfetmek,
  • Duygularını dışa vurmada yemek yeme yerine sağlıklı alışkanlıklar geliştirmek
  • Ego bütünleşmesi sağlamak. Ben değerinin önemini fark etmek.

Kimler Katılabilir?

25 – 55 yaşları arasında kilo fazlası olan, obezite sorunu yaşayan veya beslenme sorunları olup sağlıklı beslenme alışkanlığı kazanmak isteyen yetişkinler katılabilir.

Grup Süreci

Psikodrama yaşantı grubu 12 hafta boyunca haftada 1 gün 2 saatlik oturumlar şeklinde gerçekleştirilecektir.

Katılım Ücreti: Her bir oturum 100 TL

Grup Yöneticileri:

Psikodramatist / Uzm. Kli. Psikolog Murat Aldan

 Uzm. Kli. Psikolog Deniz Aldan

 

SOSYAL MEDYANIN ÇOCUK VE ERGENLER ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Sosyal medya web siteleri günümüz çocukları tarafından sıklıkla kullanılmaktadır. Sosyal etkileşim sağlayan her site sosyal medya olarak tanımlanabilir.Bloglar, sosyal paylaşım ağları, zengin medya erişimine olanak sağlayan içerik toplulukları, online oyun dünyaları sosyal medya siteleridir.  Bunlara örnek olarak Facebook, Twitter, Linkedin, Instagram, Tumblr, YouTube, Snapchat ve Skype verilebilir. Sosyal medyanın en büyük özelliklerinden biri farklı medya formatlarını bir arada sunabilmesi ve medya içeriklerinin kullanıcılar tarafından üretilmesi ve yine kullanıcılar arasında paylaşılmasıdır. Bu yeni medya türü kullanıcıları arasında yazı, resim, görüntü, ses ve bilgi paylaşımını gittikçe kolaylaştırmaktadır. Yapılan bie araştırmaya göre 2013 yılı Temmuz ayı itibariyle Türkiye’de Facebook kullanıcılarının sayısı 34 milyondur. Türkiye bu rakamla toplam Facebook kullanıcılarının %3.1’lik bir dilimine ev sahipliği yaparak, Facebook’ta en fazla kullanıcısı bulunan ülkeler sıralamasında 7. sırada yer almaktadır. 18 yaş altı Facebook kullanıcısı sayısı 4.4 milyondur.

Günümüzde çocuklar vakitlerinin çoğunu internet, televizyon, bilgisayar, akıllı telefonlar ve diğer elektronik aletler gibi çeşitli eğlence medyaları karşısında geçirmektedirler. Sosyal medya siteleri eğitim, bilgi temini ve paylaşımı, ödevlerini yapma ve araştırma, oyun oynama, iletişim, haberleşme amaçlarıyla kullanılabilir.

SOSYAL MEDYANIN OLUMLU ETKİLERİ

Bir sosyal medya ağının parçası olmak çocukların sosyal becerilerini geliştirebilir.

Belli bir arkadaş kitlesiyle sürekli irtibat halinde olmaları aidiyet hislerini geliştirir.

Sosyal medya sayesinde sınıfta ele alınan konuları okul bittikten sonra da tartışabilme ve bilgi edinme olanağı vardır.

Sosyal medya çocukların kendi kimlikleri ve yaratılışlarını tanımaları ve karakterlerini geliştirmeleri olanağı sağlar.

Arkadaşlarla ve aileleriyle iletişimde kalma, yeni arkadaşlar edinme, fotoğraf ve bilgi paylaşımı gibi iletişim imkânları bulurlar.

Sosyal medya kanalıyla politik olaylar ve bağış toplama durumları için örgütlenebilirler.

Sanatsal uğraşılarını, müzik paylaşımlarını sunarak hem bireysel hem de kolektif yaratıcılığın gelişimine katkı sağlarlar. Daha çeşitli çevrelerle benzer ilgi alanlarını paylaşırken fikir paylaşımı yapmak saygıyı öğrenmelerini sağlar. Sosyal becerilerinin gelişmesi kimlik gelişimi için de önemlidir.

Öğrenciler bulundukları ortak gruplar aracılığıyla projeleri, ödevleri için fikir paylaşımında bulunup işbirliğini öğrenirler.

Sosyal medya, okul, spor takımları vb. aracılığıyla tanıştıkları akranlarıyla bağlantılarını sürdürmeleri için bir yol sağlar. Sosyal ağlar aynı zamanda utangaç ergenlerin yüz yüze etkileşim kuramadığı için akranları ile etkileşime girmek için daha tehdit oluşturmayan bir yol bulmasına yardımcı olabilir.

SOSYAL MEDYANIN OLUMSUZ ETKİLERİ

Bağımlı olmasalar da çocuklar ekran ışığına maruz kaldıkça uyarıcı yüklenirler bu da uyku sorunlarına, sinir sisteminin aşırı uyarılmış hale gelmesine yol açar. Sinir sisteminin uyarılmış olması da çocukların dürtüsel, huysuz ve dikkatsiz olmalarına sebep olur.

Araştırmalar bağımlılığın beyinde küçülmeye yol açtığını göstermektedir. Küçülme yaşanan bölgeler arasında özellikle plan yapma, önceliği belirleme, organize etme ve dürtü kontrolü gibi önemli yürütücü işlevlerden sorumlu olan kısım da yer almaktadır.

Etkilenen diğer önemli beyin bölgesi diğer insanlara karşı empati ve şefkat geliştirebilme becerisi olan kısımdır. Tüm bu etkilenen bölgeler şiddetle ilişkili davranışlar yanında kişilerarası ilişkilerin derinliği ve kalitesini de belirler.

Siber zorbalık, ergenlerde en yaygın gözlenen risktir ve karşıdaki kişi hakkında kasten yalan, küçük düşürücü, düşmanca ifadeler kullanmayı içerir. Kişide depresyon, kaygı, ağır izolasyon ve intihara bile yok açabilir.

Cinsel içerikli fotoğrafları telefon ve internet aracılığıyla paylaşma ergenlerde gözlenen bir davranıştır. Bir araştırma, ergenlerin %20’sinin kendilerinin çıplak veya yarı çıplak fotoğraflarını ve videolarını yolladıklarını veya internete yüklediklerini ortaya koymakta.

Facebook Depresyonu: Araştırmacıların facebook depresyonu olarak isimlendirdikleri durum, ergenlerin sosyal medyada çok fazla zaman geçirmeleri sonucunda depresyon belirtilerinin gözlenmesini ifade ediyor. Bu depresyonu yaşayan ergenler de sosyal izolasyon riski altındalar ve çare olarak internette riskli sitelerden yardım arayışına girebiliyorlar.

Güvenlik Sorunları ve Dijital Ayak İzi: Teknolojinin hatalı kullanımı, mahremiyetin olmaması, gereğinden fazla bilgi paylaşımı, kendileri veya başkaları hakkında hatalı bilgi paylaşımı ergenlerin özel yaşamlarını riske atmaktadır. İnternetteki her siteyi kullanımımızda arkamızda hangi siteleri kullandığımıza dijital ayak izi denilen bir iz bırakıyoruz. Çocuk ve ergenlerin mahremiyet hakkında farkındalıkları yeterli olmadığı için uygun olmayan mesajları, fotoğrafları, videoları yüklemeleri hem ileride iş yaşamına kadar bile uzanabilen bir risk hem de dolandırıcılar, suçlular için bir fırsat yaratabilir.

İnternet sitelerinde görülen birçok reklam ergenlerin satın alma tercihlerini etkilemenin yanında neyin normal olduğuna dair fikirlerini de etkiliyor. Çocuk ve ergenlerin girdikleri site tercihlerine dair bilgileri toplayarak sosyal medya üzerinde kişiselleştirilmiş reklamlar sunuluyor.

Ergenlerin düşünceleri henüz yeterince olgunlaşmadığı için sosyal medyadaki arkadaşlarını güvenli sığınakları gibi görebilirler. Çocuklar kadar ergenlerin de aileleriyle güçlü bir bağa ihtiyaçları vardır, her ne kadar arkadaşlarıyla bağ kurmaya ihtiyaçları varsa da aileleriyle daha da güçlü bağları olması gerekir.

Sosyal medya her ne kadar bilgiye erişimi kolaylaştırsa da ergenlerin beyinleri bu yıllarda öğrenme için en iyi dönemdedir ve sosyal medya bu potansiyeli köreltmektedir. Ergenlerde denge kavramı çok olmadığı için uzun süreler sosyal medyada geçirilen zaman başka konulara zaman ayırmamalarına neden olabilir.

Ergenler genellikle abartma eğiliminde oldukları için sosyal medyadaki arkadaş sayılarını da abartma eğiliminde olurlar, aralarında kıyaslamaya girebilirler.

EBEVEYNLER NE YAPABİLİR?

18 yaş altı gençler zamanlarının büyük bir kısmını sosyal medya ile iletişim halinde geçirmektedirler. Bizzat bilgisayar başında bulunmasalar da sosyal medya içerik ve iletileriyle gün boyu iletişim kurmaktadırlar. Çocuk ilk eğitimini ailede alır görüşünden yola çıkarak, sosyal medya konusunda çocuklarını bilinçlendirmesi gerekenler de yine ebeveynlerdir.

10 yaş altındaki çocuğunuza doğrudan denetim olmadan bilgisayara erişim izni vermeyin. 10-14 yaş aralığındaki çocuğunuz ancak sizin gözetiminizde çevrimiçi olabilsinler. 15-18 yaş aralığındaki çocuğunuz sadece evin herkese açık alanlarında doğrudan denetimsiz çevrimiçi olabilsinler. Çocuklarınızın sosyal medya hareketlerini onları rahatsız etmeyecek şekilde gerek yazılımlarla, gerekse hesap şifrelerini sizinle paylaşmalarını isteyerek takip edin. Çocuğunuzun sosyal ağlara erişim için kullandığı ev bilgisayarı, cep telefonu, tablet gibi cihazları belirli aralıklarla uygulamalar ve istenmeyen yazılımlara karşı kontrol edin.

Çocuğunuzun sosyal ağlarda geçireceği uygun süreyi belirleyerek uymasına özen gösterin.

Çocuğunuzun kullandığı sosyal ağlara üye olun, onları ekleyin ve ilgili sosyal ağı daha sağlıklı kullanabilmeye yönelik bilgiler edinin. Her ne kadar güvenlik ayarlarını kullansanız da dijital dünyada hiçbir şey gizli kalmıyor, bu yüzden hesaplarını takip edin ve çocuğunuza eğer özelse o arkadaşıyla mesajla değil yüz yüze iletişim kurmasını isteyin.

Çocuk ve ergenler sosyal medya siteleri üzerindeki reklamlardan kolaylıkla etkilenebilirler. Ailelerin bu konuda bilgili olması yanında çocuklarına da bilgilendirme yapmaları gerekiyor çünkü reklamların en kolay manipüle edebileceği grupta bulunuyorlar.

Kendine büyük gelen bir kıyafeti giymesi gibi çocuğunuz da sosyal medyayı büyüyüp olgunlaşana dek uygunsuz kullanabilir. Çocuğunuza sosyal medya kullanmaya başlama yaşı belirleyin. Çocuğunuzun kullandığı sosyal ağlara başlama yaşını öğrenin ve çocuğunuz gerekli kriteri sağlamıyorsa hesabı kapatın.

Çocuklarınızın ekran değil yüz yüze kişisel iletişimini geliştirmesi için çabalayın.

Çocuğunuzu karşılaşabilecekleri sahte hesaplar konusunda uyarın. Kendisini 14 yaşında bir kız çocuğu olarak tanıtan birisi 40 yaşında bir adam olabilir. Gerçek hayatta tanımadıkları kimseleri arkadaş olarak kabul etmemelerini söyleyin.

Çocuklarınızı yaş, adres, telefon vb. özel bilgileri paylaşmaması konusunda uyarın.  Rahatsız edici bir mesaj ya da bildirim aldıklarında cevap ve Çocuk veya ergenler siz ne yaparsanız yapın sosyal medya kullanımı için ayırdığınız zamana uymazlar bu yüzden saate siz dikkat edin, sosyal medyada saatlerce geçirdikleri zamanı azaltın.

Çocuk veya ergenler siz ne yaparsanız yapın sosyal medya kullanımı için ayırdığınız zamana uymazlar bu yüzden saate siz dikkat edin, sosyal medyada saatlerce geçirdikleri zamanı azaltın.

Çocuklarınızın sizi sürekli ekran başında görmemelerine özen gösterin. Evde sosyal medyayı kullanmadığınız saatler belirleyin ve bu saatlerde hiçbir teknolojik aleti kullanmamaya dikkat edin. Her ne kadar öyle görünmese de ergenlerin aile bağlarına ihtiyaçları vardır, sosyal medyada yaşadıkları sanal dünyayı ebeveynle gerçek bir bağ kurarak aşabilirler. Sosyal medyada daha çok zaman geçirmeye istekli olsalar da siz ebeveyn olarak birlikte geçirilecek aile planları yaparsanız sizle bağ kurmak istediklerini gözleyebilirsiniz.

UYGULAMALI ANNE BABA EĞİTİMİ

Eğitimin Tanıtımı

Uygulamalı Anne-Baba Eğitimi çocukları anlamayı, onlarla yaşarken hayatımızda edindiğimiz rolleri ve onların kendi iç dünyalarını fark etmeyi amaçlamaktadır. Böylelikle ailenin çocuğu, kendisini ve yakınlarını kabul etmesi anlamında önemli bir adım atma anlamında önemli bir adım atılacaktır. Aile içindeki roller göz önüne alındığında aile kavramı önce çocuklarla ilişkilere bakılacağından bu anne-babaların değil, tüm eğitimcilerin yararlanması gereken bir eğitim olarak görülmektedir.

“Anne-Babalar” için hazırlanan ve yaşadığımız topluma uyarlanan Uygulamalı Anne-Baba Eğitim Grupları, anne-babaların birlikte ya da ayrı ayrı katılabilecekleri ikişer saat sürecek 8 oturumdan oluşmaktadır. Her oturumun ilk saatinde iletişim becerilerine yönelik eğitimler verilecektir. Bu eğitimler uygulamalı olup, takip eden bir saat içinde, edinilen bu bilgilerin kişisel tecrübeler içinde pekişmesi amaçlı grup toplantıları düzenlenecektir. Eğitim sonunda katılımcı anne-babalara katılım belgesi verilecektir.

 

Eğitimin İçeriği

  1. Hafta: Aile tanımı, iletişim ve tanışma
  • Aile tanımı, aile içi roller nedir, anne rolü baba rolü evlat rolü çalışan anne ya da baba rolünde ne yaşarız. Ailede anneanne ya da babaanne gibi bakım verenler varsa onların rolü nedir ya da ne olmalıdır.
  • İletişim nedir iletişim engelleri nelerdir
  1. Hafta: Çocuğun doğuşu kimin ihtiyacıydı?
  • Çocuğun dünyaya gelişinden itibaren bu çocuk var oluş sebepleri
  • Aile için çocuğun önemi ve yeri
  • Çocuğumun kahramanı olmam gerekir mi?
  • Acaba onun için yeterli miyim?
  1. Hafta: Çocuğu ve kendimizi kabul
  • O beni ben çocuğumu ne kadar kabul ediyorum
  • Etkili dinleme becerileri
  • Etkin iletişimde kullanılan teknikler
  • Konum değiştirme – paralel iletişim kurabilme insanları değil problemi karşımıza alabilme
  • Çatışmayı değil, toleransı uzlaşmayı öğrenme
  1. Hafta: Empatinin hayatımızdaki yeri, değeri ve önemi
  • Empati Becerileri kazanabilme
  • Farklı bir gözden görebilir miyim ya da buna ne kadar ihtiyaç var
  • Sen dili ve Ben dili öğretileri
  1. Hafta Otorite ve Güç
  • Çocuk ve ebeveyn arasındaki güç yönetimi
  • Kim haklı
  • Otoriter olmak doğru mu ebeveyn mi yoksa çocuk mu güçlü olmalı
  • Aile içi değerler- rol model olma ve çocuğa anne babanın kendi değerlerini öğretmesi
  1. Hafta: Öfke yönetimi
  • Öfke nedir, öfke duygusu yansıtılmalı mı?
  • Aile içinde ebeveyn öfkesini ne kadar ve nasıl kontrol edebilir
  • Çocuğun öfkesini kontrol edebilmesi için anne- baba ne yapmalı

 

  1. Hafta: Sorumluluk alma ve çocuğun iletişim yolu olan oyun
  • Çocuk ne kadar sorumluluk almalı
  • Çocuklara kendi sorumlulukları nasıl anlatılmalı ve ifade edilmeli

Ödev yapma, kendi odasını temizleme, kişisel temizlik.

  • Oyunun çocuğun hayatında ki yeri
  • Oyunun eğitici özellikleri
  • Oyunun hayatımızda ki yeri
  1. Hafta: Genel değerlendirme ve kapanış
  • Bu süreçte ben neler fark ettim, neler öğrendim
  • Öğrendiklerimi ve fark ettiklerimi uygulayabiliyor muyum uygulayabilecek miyim?

 

Eğitim Sonunda Verilecek Belge: Katılımcı Belgesi

Eğitim Detayları:

  • Süre: 8 hafta/
  • Kontenjan : 12-14 kişi

BİLGİ AL

.

 

Öğrenciler İçin Psikodrama Yaşantı Grubu

 

Psikodrama, bireylere yaşadıkları sorunları yeniden ele alma, bu sorunları sorgulama ve sahneleme imkanı tanıyan, bireylerin yaşantıları ile ilgili farklı yollar denemesine yardımcı olan bir grup terapi şeklidir.

 

Psikodrama Nedir

 

 

 

 Amacı

 

  • Psikodrama yaşantısı bir grup terapisi ve gelişim yöntemi olup, kendi iç kişisel dünyanıza bakmaya, ilişki ve seçimlerinizi sorgulamaya, bu ilişkilerde yaşadığınız sorunlara ve çatışmalara kendinize özgü ve yaratıcı çözümler bulmayı öğrenmenizi amaçlar.. Psikodrama kişilerdeki yaratıcılık ve spontanite becerilerinin ortaya çıkmasını ve gelişmesini sağlayan bir terapi yöntemidir

 

 

 

  • Zorluklarla başa çıkabilme ve zorluklar karşısında mücadele etmede yeni alternetifler bulabilme
  • Yaşamda ki beklentilerimize gözden geçirme ve kendini keşfe başlama İçsel süreçlerimize ve yaşantılarımızı inceleyebilme

 

 

 

Kazanımlar
  • Kendini tanıma
  • Empati yeteniğini geliştirme
  • Düşünce esnekliği geliştirme
  • Öfke, üzüntü, kaygı, çaresizlik, yalnızlık gibi duygusal durumlarla baş edebilme
  • Kaygıya sebep olan durumlara yönelik, kalıcı çözümler getirerek benliğin güçlendirilmesini sağlama
  • İletişim becerilerinin gelişmesi ile kişilerarası ilişkilerde daha sağlıklı davranışlar kazanma
  • Kişilik özelliklerinin gelişmesi (kişiliğinizdeki çekingenlik,saplantılıcılık,kontrolcülük,duygu denetimsizliği,sinirlilik,bağımlılık gibi bazı özelliklerinizin bu gelişme ile birlikte geride kalması hedeflenmektedir).
  • Geçmişin yüklerinden ve duygusal yüklerden arınmak
  • Günlük yaşamda hiç fark etmeden tekrar düştüğünüz bazı tuzaklara nasıl ve neden düştüğünüz konusunda bilinçlenmek.
  • Geçmişle bağlantılı aktarım ilişkilerinizin çözümlenmesi ve grup içi çalışmalar yoluyla “şimdi burada ” olma yetinin ve gerçeğe dayalı karşılıklı empati yeteneklerinin artması
  • Beden dilini daha iyi anlamak
  • Yaratıcılığın gelişmesi
  • Kendini ifade etme becerilerinde artış ve özü sözü birlik(terapi sonrasında kendini daha iyi anlatabilen, sözleri ile davranışları bütünlük taşıyan bir ifadeye doğru ilerlediğinizi göreceksiniz)
  • İnsanları derin anlama, etkin dinleme yeteneği kazanmak.
  • Özü anlama, tanıma ve sevme (özgüven, özdenetim, özsaygı artışı)

 

Katılımcı Sayısı 14-15 (her bir katılımcı ile grup başlamadan önce bireysel ön görüşmeler yapılır
Süre  12 oturum
Başlama Tarihi

 

 

 

Mail

 

 

Grup katılımına göre hafta içi /hafta sonu gündüz saatleri belirlenecektir.

 

Spontan Psikolojik Danışmanlık Merkezi

FSM Bulvarı Ceyhan Apartmanı No : 54 Kat/6 Daire 10

0224 240 01 03 /  0532 735 43 14

info@spontandanismanlik.com

psk.murat@spontandanismanlik.com

 

Eğitimci Uz. Klinik Psikolog ve Psikodrama Terapisti

Murat ALDAN

 

 

 

 

Çocuk Psikodraması ile Sosyal Becerileri Geliştirme Grubu

Çocuğunuzun güçlü ve zayıf yönleriyle kendisini tanıması, ilişkilerini yönetebilmesi, kaygılandığında duygularını ifade edebilmesi, öfkelendiğinde öfkesini nasıl kontrol edebileceğini fark edebilmesi ve paylaşmayı öğrenmesi konularında sosyal ve duygusal gelişimini destekleyici psikodrama grup çalışması yapılacaktır.

Yaş Grubu : 8-9 Yaş  /  10-11 Yaş

 

Grup Bilgileri –  Detaylı Bilgi & Ön Kayıt için Tıklayınız

Süre 10 hafta / Haftada 1 gün
Saat 1.5 saat
Kontenjan/ Bilgi Her grup için 7-8 kişi Gruplar yaş gruplarına göre düzenlenmektedir. 8-9 Yaş/ 10-11  Yaş için aynı gün farklı saatler açılacaktır.
Yer Spontan Psikolojik Danışmanlık / Fsm Bulvarı Ceyhan Apartmanı No: 54 Kat 6 Daire 10

Tel : 0532 735 43  14 / 0224 240 01 03

Koşullar Başvuru sırasında ön görüşme yapılacaktır Aile ile yapılan ön görüşme sonrası çocuklar gruba kabul edilecektir.
Eğitmen Uzman Klinik Psikolog/ Psikodramatist/ Çocuk ve Ergen Psikoloğu

 

Çalışmanın İçeriği

Grup çalışması, çocukların sosyal ilişkilerinin öne çıkmaya başladığı okul çağı döneminde; güçlü ve zayıf yönleriyle kendini daha iyi tanıma, ilişkilerini yönetebilme, sorunlara kendi çözümlerini üretebilme, sorumluluklarına daha fazla sahip çıkma ve yaşamını organize etme konularında sosyal gelişimini destekleyici çalışmaları kapsamaktadır.

Psikodrama grup terapisi temel alınarak yapılan çalışmalarda, çocukların oyun ve dramalarla  eğlenerek, ilişkiler içinde gelişmesi hedeflenmektedir  her 2 grup sonrasında ailelere yönelik de bir grup çalışması yapılarak hem ailelerle görüş alışverişi gerçekleşirilecek hem de onlara yönelik eğitim çalışmaları yapılacaktır.

 

Çocuk Psikodraması Nedir ve Neler Sağlar

Çocuk psikodraması çocukların günlük yaşamlarında yaşadıkları zorlukları, geçmişlerinde kalan önemli olayları ve bunlara ilişkin duygularını, yetersizliklerini, başarılarını ve bunlara bağlı olarak gelişen önyargılarını ve inançlarını sahneleyerek ortaya koydukları ve bu yolla değişimin sağlandığı bir terapötik süreçtir. Bu ortam dürüstlük ve samimiyet içerisinde, öğütler almadan ve eleştirilmeden kendini gerçekleştirebileceği bir ortamdır. Çocuklar birbirlerinden güç alarak iç dünyalarını karşılaştırabilir, birbirlerini zenginleştirerek olumsuz duyguların yerine olumluları koyabilme fırsatı yakalarlar.

Değerli Anne-Babalar;

Çocuklarımızın hızla gelişip büyüdüğü dönemde profesyonel destek katkı sağlayıcıdır. Çocuğunuzun psikodrama grubunda hoş vakit geçirirken farkında olarak yarar sağlayacağı kazanımlar vardır. Bunlardan bazıları;

  • Çocuğun iletişim becerilerini güçlendirir. Kendisini daha iyi ifade etmesini sağlar.
  • Çocuğun kendisini ve güçlü yönlerini tanımasını sağlar ve özgüvenini destekler.
  • Oyun ve dramalar aracılığıyla farklı sosyal rolleri deneyimleyerek sosyal ilişkilerde empati duygusu gelişir.
  • Korku, kaygı, üzüntü ve öfke gibi duygularını ifade etmeyi ve bu duygularla nasıl baş edeceklerini öğrenirler. Böylelikle rol repertuvarlarını geliştirmiş olurlar.
  • Sözel olduğu kadar bedensel olarak da kendini ifade etmeyi öğrenir.
  • Spontanitesini destekler, sorunlara anlık ve yaratıcı çözümler üretebilmesini sağlar.
  • Alayla baş etme becerilerini destekler
  • Benim dışımda da sıkıntı yaşayan çocuklar varmış bir tek ben değilmişim duygusunu görerek suçluluk duygusunu azaltmaya yarar sağlar.
  • Birey olarak yaşantısına sahip çıkma ve kendisi için doğru kararlar alabilme becerisini destekler.
  • Kendileri ile ilgili farkındalıklarının artışı

 

Çocuklarda Öfke Kontrolü

Çocuklarda yetişkinler gibi kaygı yaşayabilmektedirler. Hastalık, ölüm, boşanma, taşınma, yeni kardeşin dünyaya gelişi, okul değişikliği gibi diğer yaşam değişikliklieri gibi aile problemlerine ek olarak, çocuklar kendi haklşarını korumaya çalışma ve kendi özsaygısını geliştirme ile de mücadele ederler. Birçok çocuk diğerleri tarafından küçümsenme , sözel ve fiziksel şiddet ile karşılaşabilir. Çocuklar uyumlu ve başarılı  olabilmek için üzerlerinde baskı hissederler ve kendilerindeki ve başkalarındaki farklılıkları kabul etmekte zorlanmaktadırlar.

Öfkelenmek sağlıklı da olabilmektedir. Sonuçta çoğu zaman hepimiz öfkeleniriz. Önemli olan öfkeyi uygun yollarla ifade etmeyi sağlamaktır. Bu da oldukça doğaldır. Başkasına ya da kendisine zarar vermeden öfkesini ifade edebilen çocuk doğal bir sürecini yaşamış olmaktadır. Bununla birlikte, bir çok çocuk şiddetli öfke patlamaları sergiler ya da öfkenin yanlış yada kötü bir şey olduğunu düşünerek duygularını içe atar. Bazı çocuklar sinirlenerek öfkelerini çıkarırlar, bazıları ise saldırgan davranışlarıyla terk edilmişlik, reddedilmişlik, kayıp keder, acı  gibi duygularını maskelerler. Bu çocuklar öfkelerini anlamayı ve kontrol etmeyi öğrenemezlerse, kendilerine ve başkalarına gereksiz yere zarar verirler.

Çocuklar bazı saldırgan davranışları arkadaşlarından, filmlerden, televizyondan ve bilgisayar oyunlarından öğrenselerde ilk başta ailelerinden etkilenirler. Çocuklar aile üyelerini izleyerek duygularını nasıl ifade edeceklerini öğrenirler. Eğer aile üyeleri öfkelerini olumlu bir şekilde ifade etmezlerse, çocuklarda büyük ihtimalle farklı davranmayacaklardır.

Aileler sabırlı olmayı öfkelerini doğrudan ve saldırgan olmayan yollarla ifade etmeyi gerçekleştirmelidirler. Çocuklar aile üyelerinin kendi aralarında yaşadığı öfke ve çatışmalara şahit olmamaları gerekmektedir. Çocuk öfkelenebileceğini ve öfkelendiği zaman bu durumu ifade edebileceğini bilmelidir. Önemli olan öfke anında kendisine ve başkasına zarar vermeden bu öfkeyi dışarı çıkartmasıdır. Ailelerin çocuğun yanında oluşu , onun öfkesini anlamaya çalışması daha sonra da onun öfkesini nasıl yönlendirebileceğini göstermesi  çocuğun  yalnız olmadığını ve sağlıklı olarak öfkeyi yansıtabileceğini hissetmesini sağlayacaktır. Böylelikle çocuk kendisini ifade etmiş olucak korkulan bir durumu aile ile beraber çözebileceğini anlayacaktır. Yalnızlaşmadan  aile ile beraber öfkeyi çözen çocuk, sorun çözebilen bir birey olma yolunda bir adım atmış olacaktır.

Korkular ve Fobiler

Çocuğun gerçekte korku yaratmayacak bir objeye, aktiviteye veya duruma karşı aşırı korku duyma ve kaçınma davranışında bulunmasına fobi denir. Çocuklar korkularının saçma olduklarının farkındadır ancak bunları mantıklı bir şekilde açıklayamamaktadır. Korku yaratan obje nesne durum ya da herhangi bir aktivite ise kaygıyı tetiklemektedir. Çocuklar kaygıyla mücadele edemedikleri zaman çarpıntı Çarpıntı, Yüz kızarması, Titreme, Terleme, Hırçınlık  Nefes darlığı, Ağız kuruluğu, Yutkunma güçlüğü vb.Aşırı Korku tepkileri de ortaya çıkabilmektedir.

Korku ve kaygı zaman zaman birbirine karıştırılan iki kavramdır. Bunların dışında bir de fobiler vardır. Korku; dışardan gelen tehlikeye karşı duyduğumuz duygusal tepkidir. Fobi de bir çeşit korkudur. Normalde korkulmayacak belli durum ve nesnelere karşı ortaya çıkan korkuya fobi diyoruz. Aslında korkumuzun olay ya da nesneyle orantılı olmadığını biliriz. Anlamsızlığına, gereksizliğine de inanırız. Ama korkumuzla baş edemez ve korktuğumuz durumla karşılaşınca, karşılaşma olasılığı olunca uzaklaşmaya çalışırız.

Fobi duyulan şey bir nesne olabileceği gibi, bir olay da olabilir. En tipik olan hayvanlara karşı duyulan fobilerdir. Hayvanlara duyulan fobiler genellikle çocuklukta başlar. Duruma bağlı olanlar ise fırtına, deprem gibi doğal olaylar olabileceği gibi, uçağa binmek, iğne yapılması gibi olaylar da olabilir. Kan görme, iğne yapılmasından korkma gibi fobiler genellikle aileseldir. Uçağa, otobüse binememe, köprüden geçememe, araba kullanma, kapalı yerde kalma gibi fobiler çocukluk ve gençlik dönemlerinde daha sık görülür. Bazen çocuklara özgü fobiler olabilir. Bunlardan en sık rastlananlar yüksek seslerden ve özel giysili kahramanlardan korkmaktır.

Fobi belirtileri nelerdir?

Korku yaratan obje, durum ya da aktivite ile karşılaşıldığında kaygı belirtileri ortaya çıkar. Panik atakta görülen belirtilerin hemen hepsi fobik durumla karşılaşıldığında ortaya çıkabilir. Çarpıntı, yüz kızarması, titreme, bulanık görme, nefes darlığı, ağız kuruluğu gibi belirtiler görülebilir.

FOBİ NEDEN OLUR?
Fobilerin oluş nedenlerini açıklayan farklı görüşler vardır. Bazı durumlarda biri, bazen biri neden olarak saptanabilir. Kaygıya karşı bilinçaltımız savunmaya geçer. Bazen başka nedenlerle oluşan kaygılar, özellikle dile gelmesi zor olanlar, nesnelere ya da durumlara yönlendirilir. Çünkü nesnelerden ve durumlardan kaçınılabilir ve kaygıdan uzak durulabilir. Bazen fobi öğrenilmiş bir davranıştır. Fobi oluşan durum ya da nesneyle karşılaşmada olan acı, endişe verici bir olay fobinin kaynağını oluşturabilir. Küçükken bir hayvanla ilişkili yaşanmış bir olay, başka olay olmasa da fobiye dönebilir. Davranışcı terapiler bu durumda yararlı olur. Fobilerin oluşumunda kalıtımın ve bazı biyokimyasal değişimlerin de etkili olduğu bilinmektedir.

TEDAVİ EDİLİR Mİ?
Genellikle fobi tedavisine, korku kişinin yaşamını etkilemeye başladığı zaman başvurulur. Birçok insan yılandan korkar ve yılan fobisi vardır. Ama yılanla karşılaşma olasılığının düşük olduğu bir yerde insanlar bunun için tedavi ihtiyacı duymazlar. Ama devamlı köpek olan bir yerde yaşayacaksanız, işiniz gereği sık uçağa binmeniz gerekiyorsa, fırtına çıkacak korkusuyla sosyal ve iş yaşamınız engelleniyorsa tedavi aramaya başlarsınız. Tedavi için duruma göre yöntem seçilir. Sosyal fobilerin ve agorafobinin tedavisi ayrıdır. Özgül fobilerde ilaç tedavisi nadir kullanılır. Sistemik duyarsızlaştırma, üstüne gitme gibi davranışcı yöntemler kullanılabilir. Korkunun kaynağını bulmaya yönelik terapiler uygulanabilir. Yükseklik korkunuz, gökdelen camı silmeniz gerekmiyorsa sorun olmayabilir. Uçmuyorsanız; uçmak korkusuyla uğraşmayabilirsiniz. Ama sokağa çıkmak, köprüler geçmek, köpeklerle karşılaşmak günlük yaşamın bir parçasıdır. İşte yaşamınız engelleniyorsa, yardım isteme zamanı olabilir.

KAYGI

Korku ile ilintili olmakla beraber ondan farklıdır.  Korku hemen şimdi ortaya çıkacak bir tehlikeye karşı iken kaygı daha çok gelecek yönelimlidir, yani gelecekte olacak tehlikeye karşı bir savunma ya da kaçıştır. KAYGI daha yaygın, daha yavaş ortaya çıkan ve daha uzun süren bir duygudur. Başka bir deyişle, kaygı, açık olmayan korku veya bir temel ihtiyacın karşılanmaması durumunda meydana gelen huzursuz edici ve gerginlik yaratan duygudur. Kaygımız yükseldiği anda bedenimiz bazı sinyaller gönderilir, kalp atışları hızlanır, terleme, üşüme, yorgunluk solunum güçlüğü, titreme, mide ağrısı ve baş ağrısı gibi fizyolojik değişimler yaşanır. Bunun yanında normal düzeyde bir kaygı, kişiye istek duyma, karar alma, alınan kararlar doğrultusunda enerji üretme ve bu enerjiyi kullanarak performansını yükseltmek açısından yardımcı olur.

Kaygı/Korkunun Nedenleri

YATKINLAŞTIRICI ETKENLER

Özgül fobilerin ilk belirtileri genellikle çocukluk döneminde veya ergenlik döneminin başlarında ortaya çıkar. Kadınlarda erkeklere oranla daha yaşlarda ortaya çıkabilir.

  1. Kişinin kendi başına gelen örseleyici olaylar ( bir hayvan tarafından saldırıya uğrama ya da kapalı bir yerde kilitli kalmış olma gibi)
  2. Korku duyulacak durumlarda beklenmedik panik atakları yaşamış olma
  3. Başkalarının başına gelen örseleyici bir olayı ya da başkalarının korktuğunu görme
  4. Bilgi aktarımı ( ebeveynlerin sürekli uyarıları veya medyada çıkan haberler )

 

Çocuklarda Kayıp ve Yas ile Mücadele

Çocuklar çoğunlukla kayıp karşısındaki tepkilerini ailelerindeki yetişkinlerden öğrenirler. Çocuklar başkalarının sıkıntılarından ve üzüntülerinden etkilenerek kendilerini korkmuş ve güvensiz hissedebilirler. Biraz daha sevgiye, desteğe ve günlük rutinlerin düzenlenmesine ihtiyaçları vardır. Çocuklar bir kayıp yaşadıklarında, genellikle kendilerinin ve başkalarının ölümü için de endişelenmeye başlarlar. Ebeveynlerinin ikisi de ölürse kendilerinin kimin bakacağına bilmek isterler.

Çocuklarla konuşurken, ölmek ve ölü gibi doğru terimler kullanarak ölüm nedenini geçerli bir açıklamasını yapmak gerekir. Muğlak terimler kullanmak ve onları korumaya çalışmak, sadece kafalarının karışmasına sebep olmaktadır. Ölümle ilişkilendirilen “uzaklara gitmek, uyumak”, “uyumak” ya da “hasta olmak” terimlerini kullanmaktan kaçınmak gerekir. Çocuğun kayba verdiği tepkiyi izlemek ve onu dinlemek onun kayba verdiği tepkiyi tanımlamasını istemek bu durumu ona somut bir şekilde anlamasına yardımcı olacaktır.

Aile üyeleri ya da arkadaşlarınız sizi teselli etmek için ziyaretinize geldiklerinde, çocukları yanınızdan uzaklaştırmaya çalışmayın. Sessiz kalmak ve konuşmaktan kaçınmak, çocukların ölümün tabu bir konu olduğunu düşünmelerine sebep olabilir. Çocuklara bu bağlamda kederden, üzüntüden nasıl korunacaklarını öğretmektense, kaybın üstesinden nasıl geleceklerini öğrenmeleri gerekmektedir.

Çocukların zorlandıkları duygulara karşı sağlıksız başa çıkma yöntemleri geliştirmelerini önlemek için, onların duygularını tanımayı, isimlendirmeyi, kabul ve ifade etmeyi öğrenmelerine yardımcı olmak gerekmektedir.

Çocuklar üzüntülü yetişkinleri korumaya ve bakıcı rolünü üstlenmeye çalışabilirler, ebeveynlerin bu duruma izin vermeden onların çocuk olduklarını hatırlatmaları, yetişkin sorumluluklarını alması gereken kişilerin kendileri olduğunu onlara belirtmeleri gerekmektedir.

Çocuklara başka kayıpların üstesinden gelmeyi öğrenmeleri için onlara yardımcı olmak gerekir. Onlar için evcil hayvanlarının ölümü oldukça önemli bir kayıptır. Kayıpla ve kederle başa çıkma yöntemleri, erken çocukluk döneminde geliştirilir ve genellikle yetişkinlikte kullanılmaya devam edilir.

Dini inançlarımızı onların yanında paylaşırken dikkatli olmak gerekmektedir. Çocuklar sevdikleri ve ihtiyaç duydukları birini cennete aldığı için Allah’a kızabilir ya da ondan korkabilir.

Çocuklar üzüntülerini sözcüklerden çok davranışlarıyla ifade ederler, bu nedenle bir çocuğun üzgün olduğu anlaşılmayabilir. Çocuklar yaygın olarak terk edilmişlik, çaresizlik, umutsuzluk, kaygı, kayıtsızlık , öfke, suçluluk ve korku hissederler ve bu duyguları sözel olarak ifade edemediklerinde bunları saldırganca dışa vurma ihtimalleri vardır. Onları anlamak ve bu ihtiyaçlarını karşılamak da ebeveynlerin önemli görevlerinden biridir.